Aaaarrghh 1994 yılında “Aeon” adıyla Death Metal grubu olarak kuruldu. 1996 sonunda "From The Darkness I Am Called" adlı demo kaydedildiyse de piyasaya çıkarılmadı. 1997 yılında kaydedilen "Spirits Of The Ancient Ones" demosu ise grup kısa bir süre sonra dağıldığı için rafa kalktı.
1998 yılında iki kişi olarak yola devam etme kararı alındı. 1999 yazında "Sagansara" olarak "Aaaarrghh" adlı demo kaydedildi. Bu kayıt da plak şirketlerinin piyasa türleri tercih etmesi nedeniyle çıkarılmadı.
Uzun bir süreyi boş geçirdikten sonra grubun adı "Aaaarrghh" olarak değiştirildi ve 2004 sonbaharında kaydedilen sekiz parça "Ruhlar Fısıldıyor" adı altında toplandı.
Grup 2006 yılında ise "Ölüm Kadar Soğuk, Ölü Kadar Soluk" adını verdiği bir albüm yayınladı. Grubun, "Aaaarrghh", "Ruhlar Fısıldıyor" ve "Ölüm Kadar Soğuk, Ölü Kadar Soluk" albümlerine web sitelerinden ulaşılabilir.
Web Adresi:
http://www.aaaarrghh.comCenaze
Ay görününce ağaçların üzerinde
Hatırladım gecenin kulağıma fısıldadığını
Ölümün sesiyle sonsuz yalnızlığını
Geçmişe veda ederken...
Rüzgarın uğultusu eşlik etti
Yaşlı ağaçların umursamayan sessizliğine
Toprak çağırıyordu beni
Kendi cenazem için mezar kazarken...
Yağmur bulutları örttü siyah gökyüzünü
Kurumuş ağaçların arasından
Soğuk damlalar düştü kazdığım çukura
Kendi cenazemde tabutumu sürüklerken...
Rüzgarlar esip dondurdu solan doğayı
Ebedi uykuma yattığım o sonbahar günü
Dökülen sararmış yaprakları gördüm
Kendi cenaze çiçeklerimi koklarken...
Ölüm aldı güneşin sıcaklığını
Mezarımda buzlu rüzgarlar esmeye başladı
Geceyle çöktü soğuk bir hüzün
Kendi cenazemde yas tutarken...
Ölü bedenler canlanıp ağladılar sanki
Soğuk bedenimi toprağa gömerken...
Ay batınca ağaçların üzerinden
Donmuş yıldızların saklandığı gökyüzünü
Hala seyreden gözlerimi gördüm
Kendi cenazemde unutulmuşken...
Edebi Yalnızlık
Bir günbatımında oturmuş
Kurumuş ağaçları seyrediyorum
Hüzün dolu kalbim kararmış
Aysız geceler gibi
Dolanıyorum korularda
Herşeyi unutmak için
Yokolup gitmiş ve
Geri dönmeyecek herşeyi
Umutsuzluk içinde
Ağlar gibiyim
Ebedi yalnızlığımın
Batan son güneşini izlerken...
Lanetli Diyarlar
Yürüyorum yalnız başıma
Nereye gittiğini bilmediğim bir patikada
Ulaşamıyorum ışığa
Güneş hiç doğmayınca
Unutulmuş diyarlarda...
Üşüyorum soğukta
Bambaşka bir kışın ortasında
Yolumu bulamıyorum bu ormanda
Bembeyaz ağaçlar altında
Kaybolmuş diyarlarda...
Haykırıyorum sonsuzluğa
Eğer beni duyarsa
Ölüyorum yavaşça
Nerede olduğunu bilmediğim bir mezarda
Lanetlenmiş diyarlarda...
Kefen
Yatıyorum kara kefenime bürünmüş
Uykumda meleklerin ağlayışını duyuyorum
Ay mezarımı aydınlatır mı
Ya da güneş ısıtır mı bilmiyorum
Karanlık kefenin içinde
Kapkara mevsimler geçiyor
Uyanmak istiyorum
Kefenimin içinde son bir defa
Herşey...
Herşey gitti
Herşey kayıp
Ebedi uykumun
Henüz ilk asırlarında
Kara Doğa
Bir uluma yankılanıyor yüksek koruluklarda
Kar beyazı dağların ötesinde çürüyüp gidiyor
Kirlenmiş kanım yerdeki buzun üstünde
Gölgeler gece çığlıklarıyla toprağın üzerinde geziniyor
Toprağın üzerinde geziniyor...
Dolunay yavaşça gökyüzüne tırmanıp
Ormanı ve karanlık vadiyi izliyor
Sisli gözler parlıyor ve kara gölgeler canlanıyor
Çürümüş eller soğuk mezarımı kazıyor
Soğuk mezarımı kazıyor...
Sakin görünen orman uzanıyor
Mistik bir dansın güzel ezgisi duyuluyor
Ayışığı kefenleri kirlenmiş
Siyah bulutlarla büyülenince
Ağaçlar arasında bir ceset, yalnız bir cenaze
Duyuyor hastalıklı çığlıkları
Acı dolu sözleri yankılanıyor korulukta
Kara doğanın artık insan olmayan bekçilerinin
Gizlenmiş gölgelerin lanetli ruhları
Süzülürler gecenin içinde
Mezardan gelenlerin uğursuz bakışları arasında
Silüetler geri dönerler bin asırlık uykularından uyanınca
Bin asırlık uykularından uyanınca…
Ormandaki boş karanlık sonsuz gibi
Baykuşlar bile huzursuz şimdi
Çanın sesi heryeri doldurunca
Cennetin hiçbir ışığı aydınlatmaz bu ormanı
Bir uluma yankılanıyor yüksek koruluklarda
Kar beyazı dağların ötesinden bir demet ışık geliyor
Ölü bir şafak çöküyor ormanın üzerine
Kara doğa gölgelere çekiliyor...